19 Eylül 2014 Cuma

Köyün Vahşi Bitkileri

Deve Dikeni

Aslında yabani demem lazım fakat birazdan bahsedeceğim bu bitkiler bildiğiniz vahşi, hatta yırtıcı da denebilir. Her ikisi de bamya ile ısırgana rahmet okutacak özelliklere sahip.

Doğal ortamda canınızın yanmaması için dikkatinizi canlı tutmanız gerekiyor.  Can yakıcı durumlar sadece böceklerden, arılardan ve bilimum haşerattan kaynaklı olmuyor her zaman, kimi bitkiler de epey can yakıcı ve de can sıkıcı olabiliyorlar. Bunlardan biri de Yapışkan Otu, köydeki adıyla nam-ı diğer Yapşak. Adından da anlaşılacağı üzere öyle bir yapışıyor ki kıyafetlerden söküp çıkarmak imkansız. Yıkamak da fayda etmiyor. Duyduğuma göre daha sık dokunduğu için kot kumaşına yapışamıyormuş, denemek lazım. Ard arda yaşadığım olumsuz tecrübelerden sonra kendimce bulduğum çözüm şu şekilde; yapışkan otunun yapıştığı kıyafetlerinizi güneşte bırakırsanız otun iyice kurumasını ve çitilediğinizde dökülmesini sağlamış olursunuz ama en iyisi gözünüzü dört açın ve bu otu gördüğünüzde yolunuzu değiştirin.

Yapışkan otunun tek sevimsiz özelliği de bu değil maalesef; ciltte tahriş ve kaşıntıya da sebep oluyor. En başta da söylediğim gibi bamya ve ısırgana rahmet okutturuyor.

yabani ot
Ceviz Ağacının Gölgesinde Pusu Kurmuş Bir Yapışkan Otu
Gel gelelim bu bitkinin de bir çok yabani bitki gibi sayısız faydası varmış. Hatta bana en inanılmaz geleni çay gibi demlenip pansuman yapıldığında alerjik kaşıntılara iyi geliyormuş. Yani ciltte tahriş ve kaşıntıya sebep olan ve çayıyla pansuman yapıldığında kaşıntı ve tahrişe iyi gelen yapışkan otu ‘dert bende derman bende’ diyor.

Uzak durmanız gereken diğer bir bitki ise kulağa oldukça masum gelen adıyla Sütlü Kengel, bir diğer adıyla Deve Dikeni. Sakın ha yapraklarına dokunayım demeyin, deve dikeninden de nasibini almış biri olarak hiç tavsiye etmem.
Mart Ayının Sonunda Deve Dikeni
Tarlaların kenarlarında bazen de tarlanın tam ortasında görebileceğiniz dikenli bir bitki kendisi. Her ne kadar yabani bitki diye sınıflandırılıp düşman muamelesi görse de bu muameleyi kesinlikle hak etmiyor. Zira onun da sayısız faydası var.

Çiçek açtığı dönemde ise gözünüzden kaçması imkansız; öyle güzel renkli bir çiçeği var ki dikenine katlandıracak cinsten.
Nisan Ayının Sonunda Deve Dikeni
Tarla kenarlarında bulduğumuz deve dikenlerini çakıyla dibinden keserek toplayıp bizim hayvancıklara götürüyoruz, koyunların hiç ilgisini çekmese de keçileri adeta mest ediyor bu deve dikeni.
 
Aslında adından yola çıkarak sadece keçilerin değil develerin de çok sevdiği bir bitki olduğunu tahmin edebiliriz tıpkı başka bir yazımda ayrıntılı olarak bahsedeceğim Deve Gülü bitkisi gibi.
yabani çiçek
Tarla Kenarında Böylesi Yabani Güzelliklere de Rastlanabilir

12 Eylül 2014 Cuma

Köyden Şehre Organik Manzaraları

Son yılların en sık kullanılan kelimelerinden biri olsa gerek 'organik'. Sanırım köyde, şehirde olduğundan daha da fazla kullanılıyor; öyle ki köyde misafirliğe gittiğinizde evin sahibi ikramda bulunurken organik diye de belirtiyor özellikle. Sofrada 'bak şundan da ye, organik', ifadesini hemen her gün hatta günde bir kaç defa duyabilirsiniz.


Köy Pazarında Domates

Gıdadan kıyafete hatta ev eşyasına, herşeyin başına organik kelimesini koymak mümkün. Tabi bunun için organik sertifikasına ihtiyacınız var. Köyde yapılan organik tarımdan bahsedecek olursam günden güne arttığını söyleyebilirim, özellikle devlet desteklemeleri sayesinde çiftçinin ilgi alanına fazlasıyla girmekte organik tarım. Bir çok çiftçi, sertifikalı ya da sertifikasız halihazırda organik üretim yapıyor zaten. Fakat organik tarım şartlarına uygun üretim yapıyor ama devletten alınan organik sertifikasına sahip değilseniz, ürettiğiniz ürün için anca evinize gelen misafire ikramda bulunurken 'organik' diyebilirsiniz.

Mesela öyle ürünler var ki zaten organik olmama gibi bir şansları yok; kuş uçmaz kervan geçmez çayırlardan toplanan kekik, ısırgan otu, kapari, adaçayı ve benzeri bir çok bitkinin organik olmayanını bulamazsınız, ama satarken organik diyemezsiniz çünkü sertifikanız yoktur. Ya da yörede yetiştirilen zeytin ve dolayısıyla elde edilen zeytinyağının çoğu organik. İki yıl evvel köyde zeytin kurdu salgını beklendiği ve bu kurtla mücadele için kullanılması gereken ilacın adı anons edildi sürekli. O yıl zeytin zamanında ne olduğuna gelince; herkesin zeytinleri kurtlandı yani bu anonsları dikkate alıp da zeytinliklerini ilaçlatan benim bildiğim yoktu.

Bu yörede zeytinlikler en çorak arazilerde ve suyun olmadığı yani kenarından arık, dere geçmeyen özellikle de daha yüksek yerlerde tesis ediliyor. Zeytin ağacı oldukça kanaatkar bir bitki, hasat zamanında ortaya çıkan işçilik maliyetini saymazsak zahmetsizce yetiştirilen bir ürün zeytin.

Köyde Organik Sertifikalı Bir Zeytinlik

Zeytinliklerinizi sürer, sular, budamayı ihmal etmezseniz alacağınız verim de ona göre artar fakat bu dediklerimle düzenli olarak ilgilenen pek yok açıkcası köyde, kaldı ki tarım ilacı ya da sentetik gübre kullanılsın. Bir de gübrelemeden ve ilaçlamadan sonra çoğunlukla sulama yapılması gerektiğini ve bu zeytinliklerin engebeli ve susuz arazilerde olduğunu düşünürsek, organik zeytin üretmek için şartların seferber olduğunu söyleyebiliriz. Köyde organik sertifikalı ürünlerin başında zeytinin gelmesi ve organik sertifikalı zeytinliklerin sayısının gün geçtikçe artıyor olması bu sebepten pek de şaşırtıcı değil.  Aynı şekilde ceviz, incir, nar gibi sık yetiştirilen meyveler için de aynı durum söz konusu. Heleki az miktarda yetiştirilen, anca köylünün kendisine yetebilecek fazla gelenini ise haftada bir pazarda satacağı ürünlerin hepsi benim gördüğüm kadarıyla organik.

Organik Sertifikalı Bir Zeytinliğin Manzarası
Ne var ki alıcı firma organik sertifikanız olmasına rağmen satın alırken organik olup olmadığını dikkate almıyor, bu da en iyi ihtimalle market raflarında bulunan ve organik olmayan bir çok ürünün içinde organik zeytinyağı olduğu anlamına geliyor aslında. Pek iyi olmayan ihtimalle ise sizden organik ürününüzü organik olmayan sıradan ürün fiyatına alan aracı firma tüketiciye bu ürününüzü üzerine organik yazarak sıradan ürün fiyatına değil kat be kat pahalıya satıyor.


Özgürlük Parkı Organik Pazar

Organik tarım geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gereken bir üretim şekli. Üreticiye çoğu zaman daha fazla maliyete mal olmakla birlikte fiyat konusunda şehirdeki insanın ilgisinin de istismar edildiği bir gerçek.

Köyde yaşayanların kolayca ulaşabildiği organik gıda, şehirde yaşayanlar için adeta bulunmaz nimet ve şehir hayatında organikten beklentinin çok daha büyük olduğunu görmek mümkün. Beklenti o kadar büyük ki imkanı olanlar organik pazarlarda adeta servet harcamaktan kaçınmıyorlar.

Köyün pazarında 1 liraya satılan sertifikasız organik domatesin fiyatı Kadıköy'de organik pazarda aşağıdaki resimde de gördüğünüz gibi kimi zaman fiyat etiketine yazılmayıp müşterinin kulağına fısıldanmakta. 1 adet mısırın 4 liraya satıldığını bu pazarda görmek mümkün. Küçük çocukları olan bir arkadaşımın 1 haftalık bile olmayan organik pazar alış-verişinin 200 lirayı bulduğuna bizzat şahidim. Özgürlük Parkı yakınında oturan emekli bir akrabam ise bu pazarı sık sık ziyaret ettiğini söylerken 'alamıyoruz, sadece bakıyoruz' diyor.
 

organik pazar
Organik Pazarda Domates
Diyelim bir ürünü en organik şekilde ürettik peki herşey burada bitiyor mu? Maalesef tüketiciye ulaşana kadar bir çok organik ürün paketlenme ve işlenme aşamalarında sağlığa zararlı hale gelebiliyor. Mesela en organik şartlarda yetiştirilen kuru incirler kurtlanma riskleri yüksek olduğundan paketlenme aşamasında ilaçlanmış olabiliyorlar. Zeytin de işlenme aşamasında organik olma özelliğini kaybetme olasılığı yüksek gıdalardan. Burada üreticiden çok tüketicinin talebinin etkili olduğunu unutmamak lazım. Aldığı 1 kg kuru incirin içinde bir kaç tane kurtlanmış incir görüp hayal kırıklığı yaşayan ya da zeytinin kendi doğal rengini beğenmeyen tüketici, üreticiyi o kurdu oluşmadan öldürecek ve göze hoş gelecek zeytin rengini oluşturacak yöntemlerin arayışına sokan kişidir.

Özgürlük Parkı Organik Pazar

4 Eylül 2014 Perşembe

Köyde Böcek Olmak

karınca
Tarlada Karınca Yuvası
Bír sabah huzursuz düşlerimden uyanıp bir türlü kalkamadığım yatağımda kendimi böceğe dönüşmüş halde buldum sanmayın, tıpkı Kafka’nın Dönüşüm adlı öyküsünün kahramanı Gregor Samsa’nın başına geldiği gibi. Sadece şehir hayatında uzaylı muamelesi yaptığımız böcekle köydeki böcek arasındaki farka değinmek istiyorum.

Tarlada ilk defa bamya toplarken etrafta koparılmayı bekleyen bamyalara değil yere de bakmayı akıl ettiğimde inanılmaz bir haşerat trafiğiyle karşılaştım. Yerde çoğunu tanımadığım bir sürü böcek, sinek, çekirge, örümcek, karınca ve benzeri hayvancık telaş halinde bir yerden bir yere gidiyorlardı. O kadar hızlı ve seri hareket ediyorlardı ki gözümle takip etmekte zorlandım. Hemen ayağımın dibinde dolanan onca börtü böceğin beni hiç rahatsız etmediğini fark ettiğimde ise bu sefer kendime şaşırdım çünkü şehir hayatında ev ortamında göreceğim bir minik yabancı normal şartlar altında seferberlik ilan etme sebebiydi benim için. Sanırım doğru yerde, doğru zamanda görülen böceğin yarattığı etkiyle yanlış mekan tercihinde bulunmuş bir böceğin yarattığı etki farklı oluyor.


bamya
Topladığınız Bamya İle Birlikte Eve Gelmesi Muhtemel Böcek
Köyde böcek olmakla şehirde böcek olmak bu bakımdan son derece değişik etkilere sahip. Ne var ki köyde tanıştığım kıstırgeçin yaşattığı duygular hayli karmaşıktı.
Bir gün hiç beklenmedik bir anda kesişti yollarımız her ikimiz için de pek hoş bir karşılaşma değildi doğrusu. Tarlaya gitmezden evvel aceleyle giydiğim botlarımı ilk defa kontrol etmeden ayağıma geçirmiştim ve o can yakıcı durumla karşılaştım. Kıstırgeç diye bilinen bu 'gececil' yani gecelerini aktif olarak gündüzlerini ise istirahatle geçiren, arkasında bulunan kıskaç gibi kuyruğundan ötürü adıyla müsemma böcek, gündüz gözüyle en ideal yerin botlarımın içi olduğunu düşünmüş keyfine bakıyordu. Yaşadığı hayati tehlikeyi fark edince de tüm gücüyle savunmaya geçmekte tereddüt etmedi. Aklıma akrep olması gibi daha nahoş bir ihtimal geldiğinden muhatabımın kıstırgeç olduğunu gördüğümde duyduğum acıyı unutuverdim.

Köyde ev ortamında böcek görmek şehirdekine oranla çok daha yüksek bir ihtimal, böceğin kendisi gelmese bile siz onu bir şekilde eve getiriyorsunuz. Ayrıca böcek çeşitliliği de son derece zengin. Hem çeşit bol hem popülasyon geniş olunca böcekle beslenen hayvanlara da rastlamak mümkün. Bunlardan en bilineni köyde 'mamırça' denen benim kertenkele olarak nitelediğim fakat ahalinin kertenkele olmadığına yemin billah ettiği aile arasında kulağımıza daha sevimli geldiğinden 'mamırçino' ya da kısaca 'mamır' diye gıyabında bahsettiğimiz canlı tam bir böcek avcısı, bu yüzden evlerde kendisine de sıkça rastlamak mümkün. Ayrıca mamırça evde ne böcek bulduysa yediği ve insana zarar vermediği için epey hürmet görmekte. Kendisi böcek öldürücülere gerek bırakmayan en sağlıklı ve çevre dostu böcek öldürücü.

Mamırçanın ağzını sulandıran kıstırgeç olarak bilinen, kulak böceği ya da kulağakaçan böceği diye de yaygın olarak isimlendirilen böceğinse menüsünde tarla bitkilerine zarar veren yaprak bitleri üst sıralarda yer alıyor yani kendisi de aynı zamanda yaprak biti mücadelesinde etkili bir biyolojik silah. Bu yüzden oldukça kıymetli bir yeri var gönlümde tıpkı mamırçino gibi.

 
Bu arada ayağımı kıstırıp geçen kıstırgeçi öldürüp öldürmediğim merak konusu oldu. Öldürmedim. Ayağımı kıstırması onun hayatta kalma mücadelesiydi ve bu mücadeleye sadece saygı duyulurdu.